Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.


~ Aşağıdaki İlan Panosu, yeni duyuru eklendiğinde kızaracaktır. Güncel duyuruları oradan takip edebilirsiniz.
 
AnasayfaLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap

 

 Karşılaşma

Aşağa gitmek 
2 posters
YazarMesaj
Phaédra Meraud
Ravenclaw I. sınıf
Phaédra Meraud


Mesaj Sayısı : 12
Evcil Hayvanı : Baykuş - Kappa , Kedi - Simon
Lakap : Edra
Rp Yaşı : 11
Kan Statüsü : Safkan
Rp Partneri : -
Desteklediği Taraf : Tarafsız
En Belirgin Özelliği : Yalancı
Kayıt tarihi : 09/11/08

Karşılaşma Empty
MesajKonu: Karşılaşma   Karşılaşma I_icon_minitimePaz Kas. 09, 2008 11:58 am

'Salut Peter! Comment allez-vous?'
'Bién damé!'
'Hey, öğrenmişsin işte.'
'Sayende Bayan Meraud.'

Gülümsedi ve çocuğun bisikletiyle köşeği dönüşünü izledi. Peter Pliymton. Semtteki iki büyücü ailesinden birinin, Pliymton'ların küçük oğlu. Meraud'lar soylarındaki asilliği korumanın en güzel yolunun safkanlarla iletişim içinde olmaktan geçtiğine inanmışlar. Her ne kadar bu düşünceyi aptalca da bulsam annem ve babamın baskısı işin ucunda Peter'la evlenmek fikrinin yattığını gösteriyor. Eğer bir gün bu çirkin emellerini benimle paylaşırlarsa Merlyn Halama kaçacağım. Şimdiden yol paramı biriktiriyorum...

Evi kilitledikten sonra sokak kaldırımına inmek için kullanılan merdivenlere yöneldi. Ayağının altında yavaş yavaş yok olan merdivenlerin üçüncü basamağından Irunn Welling'lerin evinin mutfağı iyi gözetleniyordu. Çoğu zaman hizmetçilerinin koşuşturduğu mutfakta bazen anne ve babasının kavgalarına şahit olurdu Phaédra. Zavallı kız, onları çok mutlu sanıyordu. Oysa kendisini normal bir avukat gibi tanıtan Bélla Meraud'a boşanmaları için ortak avukatları olup olamayacağını sormuşlardı. Annesinin ustaca kurgulanmış yalanları ve neredeyse Phaédra'yı bile kandıracak derecedeki normal davranışları onları kolayca ikna etmişti. Irunn'a bunu söyleyip doğrucu Merlin'i oynamakla, içine atıp kudurmak arasında kalmıştı. Bencil tarafı inatla söylemesi gerektiğini savunuyor olsa da içinde bir yerlerde yaşan savaşı veren merhamet bu konu adına Phaédra'yı ele geçirmişti. Sırf bu konu hakkındaki fikirlerinin değişip değişmediğini gözlemlemek için bir süre aynı basamak üzerinde duraksadı. Weilling'lerin kilise faresini andıran hizmetçileri mutfakta yuvarlanıyor, sakarlıklar yapıyordu. Kadının şapşal hareketleri suratındaki gölgelerin parçalanıp havaya karışmasına yerini muzur bir tebessüme bırakmasına sebep olurken kaldırıma adımını attı.

Sıcak hava elbisesinin açıkta bıraktığı omuzlarını yakıyordu. Saçları hayli yüksekten toplanmış olmasına rağmen hala iri dalgalar halinde omuzlarına dökülüyordu. Babasının saçlarını kestirmesi konusundaki ısrarlarını göz ardı ederek ve belki de sırf inattan uzattığı saçları böyle günlerde tam bir işkence aletine dönüşüyordu. Uzun parmaklarını yelpaze gibi kullanarak havanın yüzüne hücum etmesini sağlamaya çalışıyor olsa da başarılı olmadığının farkındaydı. Parlak mavi gözleri yuvarlarında döndü ve düşen omuzlarıyla birlikte köşeden döndü. Parkta oynaşan çocuklar, kaldırımda sarmaş dolaş gezinen sevgililer ve tepesinde parlayan güneş. Bugün gerçekten kendini yalnız hissetmiyor aksine fazla kalabalık olduğunu düşünüyordu. Oldu olası nefret ettiği yaz ayları şimdilerde iyice bitmek bilmezleşiyordu. Üstelik Hogwarts'ın efsanevi görüntüsünü kitaplarda görmekten bıkmış bir kız çocuğu için takvimden koparılacak on beş yaprak çok fazlaydı. 1 Eylül... Tahminlerine göre hayatının dönüm noktasıydı. Annesinin kuralları aritmansi dersinden yüksek notlar almasını gerektiriyordu. Babası ise rahat kişiliğini yansıtarak yalnızca Qudditch takımına girmesini istemişti. Birilerinin direktifleri doğrultusunda hareket etmekten nefret eden bir kızları olması kuşkusuz en büyük talihsizlikleriydi. Phaédra aritmansi dersini anlamamaya, Quidditch takımına girmemeye kararlıydı. Belki babasının alacağı bir Ateşoku fikrini değiştirebilirdi. Kuruyan dudaklarını ıslatırken sürdüğü nemlendiricinin çilekli tadı ağzını tatlandırmıştı. Nereye gidiyordu? Babasıyla buluşup Diagon Yolu'na gideceklerdi. Hayatında ilk defa kendisinin gerçekten ait olduğu, bir parçası olduğu bir dünyaya adım atacaktı. Ne gariptir ki bu garip durum için bile en ufak bir heyecan hissetmiyordu. Düşünmekten yorulduğunu fark ettiğinde kafasını çarpık kaldırım taşlarından kaldırdı. İleride kocaman gülümsemesiyle kendisine el sallayan adam babasından başkası değildi. Bu güven barındıran gülümseme yıllardır hissetmediği kadar iç ısıtıcıydı. Yakışıklı bir adamdı babası. Son zamanlarda çok çalışıyor olmasından ileri gele kırışıklıklarla bile yakışıklıydı... Derin bir nefes aldı ve kendisini bekleyen adama doğru koşturdu. Quidditch takımına girmeliyim...

Yaklaşık bir saat sonra kendini bulduğu rutubet kokulu han ona büyü ile ilgili birşeyden çok sefaleti hatırlatıyordu. İçerideki tek tük masalar boştu, en köşedeki karanlık masada yüzü gözükmeyen bir adam oturuyordu. Etraftaki sessizlik ayakkabılarının parlayan burunlarına sürtünerek ilerleyen böceğin sesini bile duymaya müsaitti. Tam karşısında duran tezgâhın arkasında çizilen tabloya tam oturan, ucube bir adam vardı. Suratı buldog köpeklerini andırıyor, yağlı saçları insanın midesini tersine çeviriyordu. Fersiz bakışları, böcek kabuğunu andıran gözleri vardı. Çizik içinde kalmış hissi veren suratında asık bir ifade vardı ki Phaédra'yı en çok rahatsız eden bu olmuştu. Rengi atmış, sökülmüş bir bezle temiz bir bardağı kirletmekle meşgulken bakışları Phaédra'ya kaydı. Yavaşça kalkan kaşları ve belli belirsiz kıvrılan dudakları saldırgan gözükmesini sağlarken aynı derecede korkutucuydu. Phaédra bakışlarını kaçırdı ve derin bir nefes alarak babasının kolunu çekiştirdi.

'Hemen defolamaz mıyız?' diye fısıldadı.
'Sen değil Phaédra. Önce ben gidip bazı işlerimi halledeceğim, sonra gelip seni alırım. Ayrıca defolmak da ne demek oluyor?'

Babasının çatık kaşlarına ve sinirden seğiren suratına şapşal şapşal baktı bir süre. Sonra kollarını birbirine kenetledi ve omuz silkerek vitrine yakın duran masanın etrafındaki iki sandalyeden birine çöktü. Diğerinin ayağı kırık gibi duruyordu. Ortam bir ofis kadar loştu. Masaların üzerine konulan mumların tek görevi diplerini aydınlatmaktı. Arada bir dolu olan diğer masadan gelen hırıltılarla üst kattan gelen çıtırtılar birleşiyor, Phaédra'nın delirmesine ön ayak oluyorlardı. Tüm bu iğrenç görüntüleri izlerken babasını iğnelemek için arkasını döndüğünde çoktan yok olduğunu fark etti. Hissettiği huzursuzluk tavan yaparken saçlarını bir arada tutan tokayı yavaşça çıkarıp güzel yüzünü saçalrıyla örtmeye çalıştı. Mümkün oldukça dikkat çekmemeye çalışıyor olsa da etrafa yaydığı güzel kokuyu unutuyordu.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Spencer Jude Warrington
Ravenclaw I. sınıf
Spencer Jude Warrington


Mesaj Sayısı : 111
Kayıt tarihi : 09/11/08

Karşılaşma Empty
MesajKonu: Geri: Karşılaşma   Karşılaşma I_icon_minitimePaz Kas. 09, 2008 1:00 pm

Londra’nın özellikle büyücü aileleri tarafından tercih edilen oldukça merkezi olan mahallesinde kocaman bir evin mutfağındaki büyük masada tek bir kişi oturmuş, masanın ancak küçük bir kısmına yayılmış kahvaltı ediyordu. Spencer, bu duruma o kadar alışmıştı ki yadırgamıyordu aslında. Hatta tersi olsa kendini rahatsız hissedebilirdi. Annesi yine kim bilir nerede gezmekteydi, babası ise hangi toplantıdaydı? O günü diğerlerinden ayıran tek şey ise sonunda eline geçen Hogwarts mektubu ve onun için yapacağı alışverişti. İncecik porselen olan fincandan çayını içerken Spencer yaşından oldukça büyükmüş gibi davranıyor, sanki gerçekten bütün olayları anlayabilmiş de yorumlayabilirmiş gibi gazeteyi elinde tutuyordu. Yıllar önce babasından öğrendiği bir şeydi bu. Sonunda konuya hakim olmaya çalışmaktan vazgeçip kahvaltısını bitirmeye karar verdiğinde belki de en fazla gördüğü surat olan evcininin suratı önünde belirdi. Yaratık azarlanmayı beklercesine bir referans yapıp eline aldığı tabağı tekrar masaya koyduğunda Spencer’ın suratında bir gülümseme belirmişti. Daha fazla yemeden masadan kalkan ve dağınık saçlarını koridordaki aynada daha da dağıtan Spencer, genellikle yolculuklar için kullanılan odaya adımını attı. Büyük, oymalı şömine tam önünde duruyor ve kendisini normalden de küçük hissetmesini sağlıyordu. Çocukken, çok daha küçükken bu şömine üzerindeki oymalardan korktuğunu ancak zamanla korkularını göstermemeyi öğrendikçe korkusunun da geçtiğini hatırlıyordu. Ancak bu sefer şömineye meydan okumak için girmemişti odaya. Dışarıdan gitmek ise nedense o gün için pek tercih edeceği bir şey değildi. Yapacak gerçekten önemli işleri vardı ve ne kadar erken bitirirse o kadar iyi olacaktı. Kapıdan çıkıp Londra’nın eşsiz güzelliğine bakarak gezinmek, belki geçerken birkaç yere uğramak aklına geldiyse de dikkatini dağıtmak istemiyordu ve biilyordu ki kapıdan çıkarsa Diagon Yolu’na ulaşamadan akşam olacaktı. Doğrudan ulaşacağı yere gitmeli, işlerini halletmeliydi. Diagon Yolu’na tek başına ilk gidişi değilse de bu seferin heyecanını damarlarında hissedebiliyordu. Şöminenin üzerindeki kavanozdan bir avuç tozu eline alıp derin bir nefes aldıktan sonra tozlu şöminenin içine fırlattı. İçine girerek bildik bir ismi bilinmedik bir şekilde tekrarladı. “Diagon Yolu, Çatlak Kazan” Ancak kelimeler ağzından çıkarken o bilindik kendine güveni geri dönmüştü bile. Yeşil alevler çevresinde dönmeye başladıklarında Spencer boşluğa doğru sırıttı.

Ayaklarını başka bir şöminenin, Londra’nın başka bir köşesindeki Çatlak Kazan’ın içindeki şöminenin içinde yere değdiklerinde ilk yaptığı şey üzerini kontrol etmek oldu. Giyimine gereğinden fazla dikkat ettiği bir gerçekti. Keten pantolonunun üzerine giydiği çizgili gömleğin kollarını kıvırmıştı ve gömleğin pantolondan sarkan kısımları biraz tertipsizlik izlenimi veriyorduysa da bunu istemişti Spencer zaten. Ayrıntılara bakan biri bu konuya ne kadar özen gösterdiğini anlayabilirdi. Artık bir refleks haline gelmiş gibi saçını dağıtırken içeriye doğru bir adım attı. Beklediği kadar kalabalık değildi Çatlak Kazan ve saatine bakan Spencer belki biraz daha uyusa da olabileceğini düşünüyordu. Fazla zamanı değerlendirmek için bir planı yoktu. Spontane şeyleri seven birisi olarak çevresine bakmayı sürdürdü. Bu sırada ellerini cebine sokmuş, ağırlığını bir bacağına vermişti. Gözü kenarda bir masada sıkıntılı ama tanıdık bir yüze takılınca tatminkar bir şekilde gülümsedi. Karşısındaki kızı yıllardır görmemişti ama o olduğuna emindi. Londra’nın pek değerli büyücü aileleri sürekli bir araya gelmek ve birbirlerine gösteriş yapmak için her fırsatı kullanırken küçük büyücü ve cadıların birbirlerini tanımaktan başka şansları yoktu. Çok yakın olmasa bile birkaç kez gördüğü, hatta bir akşam yemeğinde oldukça eğlenceli zaman geçirdiği Phaédra masada oturmuş çevresindeki kiri ve derbederliği görmezden gelmeye çalışıyordu. Yüzündeki gülümseme solmadan uzun adımlarla kızın masasına ulaştığında dahi kızın dalgınlığını bozamamıştı. Boş handa başka masa yokmuş gibi kızın karşısındaki sandalyeye pat diye oturdu. İzin almaya bile gerek görmemişti ancak kızın kendisini hatırlayacağını ve kovmak gibi bir hata yapmayacağını umuyordu. Kızın suratındaki ifadeden yanılmadığını anladı. Belki o da sıkıcı bir günü değerlendirmek için biraz muhabbete hayır demezdi. “Merhaba Hanımefendi oturabilir miyim?”

Kızın adını biliyordu ve kızın da kendi küçük oyununa katılacağını umuyordu biraz da Spencer. Oyundan çok bir şaka gibiydi, ortak bir şaka. Bundan 4-5 yıl önce beraber oyun oynuyor olabilirlerdi ancak yanlış hatırlamıyorsa kız kendisiyle yaşıttı ve bu ilerideki yıllarda onu daha çok göreceği anlamına geliyordu. Çevresindeki insanları tanımadan aşağılama huyuna sahip biri için tanıdığı biri oldukça iyi bir şeydi. Üstelik kızın tavırlarında ona oldukça kibar davranmasını gerektirecek bir şeyler vardı ki Spencer ona saygısızlık etmeyi gerçekten istemiyordu.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Phaédra Meraud
Ravenclaw I. sınıf
Phaédra Meraud


Mesaj Sayısı : 12
Evcil Hayvanı : Baykuş - Kappa , Kedi - Simon
Lakap : Edra
Rp Yaşı : 11
Kan Statüsü : Safkan
Rp Partneri : -
Desteklediği Taraf : Tarafsız
En Belirgin Özelliği : Yalancı
Kayıt tarihi : 09/11/08

Karşılaşma Empty
MesajKonu: Geri: Karşılaşma   Karşılaşma I_icon_minitimePaz Kas. 09, 2008 1:38 pm

Giderek çileden çıkan kız huzursuzca kıpırdanıyor, barmenin yanına gelmek için girişimde bulunmaması için Tanrı'sına dua ediyordu. En çok da babasının onu bırakıp gidişiydi sinirini bozan. Nereye gitmişti? İşten kastı neydi? Şuursuz adam. Her seferinde kızını bir köşeye fırlatıp arkadaşlarına koşuyordu. Annesi ile babasının kavga etmelerine yol açacak iki nedenden biriydi. Eskiden babasını şikayet etmek hoşuna gidiyor olsa da şu sıralar evde yükselen kahkahaya bile tahammülü yoktu. Yalnızlığı içinde boğulmak, sadece ona ait olmak istiyordu. Oysa bu konuşkan ve etrafındakileri yoran Phaédra'ya ters bir durumdu. Belki de Emily ile son görüşmelerindeki konuşmalarıydı buna sebep. Patavatsız, ucubenin tekiydi. Ona yeryüzünden yakıştırabileceği tek şey tezgâhın arkasında Phaédra'ya doğru aç gözlerle bakan adamdı. Omzunun üstünden adama doğru ters bir bakış attı ve tekrar vitrinin önünden geçen insanları süzmeye başladı.

Varla yok arasında bir yerdeydi. Korku içinde biryerlerde yeşerirken içinde bulunduğu yalnızlık ruhunu dinlendiriyordu. Tehdit altındaydı ama hiç olmadığı kadar rahattı. Gözleri arada sırada tavana doğru kayıyor, sallanan avizenin kafasına düşmemesini diliyordu. Orta Çağ'da kalmış gibiydi herşey. Şamdanlar, avizeler, masalar, halılar ve yavan dekorlar. Duvarların yarısı tahtayla kaplanmış diğer yarısı ile üzerine şekiller çizebileceğiniz kalınlıkta bir yağ ile örtülmüştü. Rengin mavi olması bir ihtimaldi, Phaédra'ya en doğru gelen ihtimaldi. Boş duvarlardan birinde tutunduğu bir çivi düşmesine rağmen hala asılı duran, zevksiz bir tablo vardı. Halkı onu terk etmiş, geriye kocaman bir şato harabesi bırakmıştı. Gotik dönemden kaldığını tahmin ettiği tablo yanılmıyorsa Jack Jackson imzalıydı. Daha önce duymuş muydu? Sanmıyordu. Ortamdaki hiç birşey Meraud'ların evindeki şık ve gösterişli objelere uymuyorken böyle korkunç bir tabloyu daha önce görmüş ve ya ressamını duymuş olması imkânsızdı. Annesinin alış - verişi babasına yıkmasının sebebi de anlaşılıyordu. Asla girmek istemediği bu ortam ona çok uzaktı. Sallanan küpeleri, diz üstü etekleri ve abartılı makyajı buraya fazlaydı. Oysa buranın sefilliğine alışmışken fark ettiği bir şekilde burası annesine fazlaydı. Burada herşeyin bir ağırlığı vardı. Her şey rutubet kokuyordu ve her şey aynı derecede iğrençti. Oysa annesi buraya girdiği anda sırıtacaktı, buranın ucubesi o olacaktı.

Derin bir nefes aldı ve daha önce hiç fark etmediği oğlanın tam da karşısına kurulduğunu anladı. Kaşlarını çattı ve yüzüne zorlanıyormuş gibi bir ifade oturtarak hatırlamaya çalıştı. Spencer Warrington. O büyük sevetin varisi, küçükken evcilik oynadığı çocuk. Suratını fetheden gülümsemeye engel olamadı ve dişleriyle engellediği dudaklarını rahat bırakarak kıvrılmalarına izin verdi. Yüzüne doğru elleriyle taradığı saçlarını geriye doğru savurarak masaya yaklaştı. Bundan daha iyi bir zamanlama olamazdı. Çocuğun yakışıklı suratını süzüyor, doğru kelimeyi seçmeye çalışıyordu. Oyun istemediği belliydi. Oyun istediği zaman genelde saç çekme yöntemini kullanıyordu. Zihninin önlerine hücum eden anıları durdurmaya çalışarak

'Bon Dieu! Seni görmek... Gerçekten güzel.' Bir süre duraksadı ve şaşkın bakışlar atıp 'Hey, beni gerçekten şaşırttın. Nasılsın?' diye mırıldandı.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Spencer Jude Warrington
Ravenclaw I. sınıf
Spencer Jude Warrington


Mesaj Sayısı : 111
Kayıt tarihi : 09/11/08

Karşılaşma Empty
MesajKonu: Geri: Karşılaşma   Karşılaşma I_icon_minitimePtsi Kas. 10, 2008 12:23 am

Kızın şaşkın bakışlarına gülümseyerek yanıt verdi Spencer ve oturduğu yerde biraz daha kaykılarak neredeyse yatay konuma geçeceği bir noktada durdu. Bulunduğu her yerde rahatını düşünmek gibi bir özelliği vardı, burası kokuşmuş eski bir bar olsa dahi. Karşısındaki kızın neden hoşlanmadığını biliyordu. Bunlara bu kadar şaşırmış bakması da ilk gelişi olduğunu kanıtlıyordu. Spencer ise ailesi ile değil ancak bazı arkadaşlarıyla buraya bir dönem oldukça sık gelmişti, elbette bundan ailesinin haberi yoktu. Küçük çocuk olarak değerlendirilmiş olsalar da ufak tefek serserilikler yapmak hepsinin hoşuna gidiyordu ve bunun için bu mekandan daha iyisini bulabileceklerini düşünmüyordu Spencer. Bir keresinde yan sokaklardan bir geçit bulmuşlar, ancak sonuna ulaşamadan birileri tarafından geri döndürülmüşlerdi. Genellikle o küçükler grubunda grubun lideri ve akıl hocası durumundaki Spencer artık biraz daha büyümüş, arkadaş grubu içinde farklı şekillerde söz sahibi olmanın keyfini çıkarıyordu. Bu arkadaş grubunun ailesi tarafından onaylanmış mükemmellik abideleri olması, o kadar da sıkıcı olmalarını gerektirmiyordu elbette. O gruptan bir kaçı okula başlamıştı ve bir kısmı da onunla beraber okula başlayacaktı. Son birkaç haftada onları göremese de 15 gün kadar sonra okulda karşılaşacaklarına adı gibi emindi. Gerçi şu bina meselesi vardı ki akılları kurcalıyordu. Çoğu arkadaşı da ailesinin umut ettiği gibi Slytherin’de okuyordu, oysa Spencer Ravenclaw olmasını içten içe tercih ederdi. Konuyu daha fazla kafasında kurcalamadan önündeki kıza döndü. ”Oldukça iyi Edra. Ya sen?” Kızın sıkıntıyla iç geçirişi üzerine kendilerine gelmekte olan garsonu gözleriyle durdurup masaya eğildi. ”Ufak bir zorunluluktan buradasın anlaşılan?”

Eğer bir insan o mekanda nasıl eğleneceğini bilmiyorsa oldukça sıkıcı olabilirdi. Sıvası dökülmüş duvarlar ve isten artık siyaha dönmüş tavan insanın üzerine geliyordu. Kendisi bile pantolondan çıkmış dahi olsa ütülü ve beyaza yakın gömleği içinde ortamda sırıtıyor olmalıydı. Elleri pis masanın üzerinde duruyor, masanın eski ahşabını sessiz bir şekilde parmaklarıyla dövüyordu. Ancak Spencer bazen üzerine gelen o evde oturmaktansa burada olmayı tercih ederdi o anda. Evini kesinlikle seviyordu, bütün o gösteriş ve lüks tam da ona göreydi. O koca evde okuyabileceği tüm kitapları okuduktan sonra bir odaya tıkılmak ve evciniyle tek başına zaman geçirmek kadar bunaltıcı bir şey olamazdı. Hazır Diagon Yolu’na gelmişken birkaç tane ilgisini çeken kitap almak iyi bir fikirdi ancak o anda masadan da kalkmak istemiyordu. Karşısındaki kızın düzgün dalgalar halinde omuzlarına dökülen saçlarının parlaklığını izlemek bile eğlenceli gelmeye başlamıştı. Güzelliği severdi ve böylesini görünce takdir etmek en doğal şeymiş gibi geliyordu.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Phaédra Meraud
Ravenclaw I. sınıf
Phaédra Meraud


Mesaj Sayısı : 12
Evcil Hayvanı : Baykuş - Kappa , Kedi - Simon
Lakap : Edra
Rp Yaşı : 11
Kan Statüsü : Safkan
Rp Partneri : -
Desteklediği Taraf : Tarafsız
En Belirgin Özelliği : Yalancı
Kayıt tarihi : 09/11/08

Karşılaşma Empty
MesajKonu: Geri: Karşılaşma   Karşılaşma I_icon_minitimePtsi Kas. 10, 2008 11:57 am

'İyi gibiyim Spencer.'

İyiydi aslında, gibisi fazla. İlk başlarda yadırgadığı bu mekânın bir parçası oluyordu yavaş yavaş. Kızılımsı kahverengi saçlarının grileştiğini, elbisesindeki çizgilerin solduğunu, benzinin attığını düşünmeye başlamıştı. Ait olması gerektiği yerde gibiydi. Meraud'ların biricik kızları kendini Kazan'da mutlu mu hissediyordu? Annesinin kulağına gitse Madam Cleumentaun'ı Fransa'dan geri getirirdi. O yaşlı, bunak cadı az çektirmemişti Phaédra'ya. Dik dur, yemek yerken kurallara dikkat et, uyumlu giyin, düzgün konuş... Emirlerle geçen bir çocukluğu vardı. Tek çocuk olmanın en zor yanıydı belki de, annesi gibi bir kadına tek başına katlanıyordu. Evet, onu seviyordu ama çoğu zaman ondan uzak dururdu. Annesi hep daha fazlasını isteyen, arsız bir kadındı. Çıkarcıydı, çoğu zaman kızını bile yalanlarına alet ediyordu. Ne istiyordu ki? Phaédra canı yandığında ağlamazdı, isteklerini tek başına gerçekleştirmeye çalışırdı, evde varla yok arasındaydı. Yine de tüm sıkıntıların, kavgaların altında yatan nedenmiş gibi sahneye çıkarılırdı. Yorulduğunu hissettiğinde, nefes almak bile canını yakıyorken dışarı çıkar saatlerce eve dönmezdi. Yalnız geçen hafta kendinin bile şaşırdığı bir şekilde sert bir kavganın başrol oyuncusu olmuştu.

Ona arkadaşlarla çıkacağımı söyledim. Beni dinlemedi, Samantha ile dedikodu yapıyordum demiyor da toplantı tarihlerindeki karışıklığı düzenliyordum diyor. Meğer Williams'lar bize gelecekmiş, neden eve geç kalmışmışım. Ahh, o sırada kaçmalıydım evden. Tanrım, bu kadın beni gerçekten delirtiyor!

'Aslına bakarsan okul için birşeyler almak için çıkmış olmamıza rağmen babam beni buraya fırlattı.' Gözlerini devirdi ve pot kırdığının farkına vararak utanmış bir tavırla elini ensesine götürüp sıvazlarken 'Afedersin, yani beni burada bıraktı diyecektim.'

Elmacık kemiklerinin üzerlerinin kızardığını biliyordu, hep böyle olurdu. Elini yavaşça ensesinden çekti ve kucağında duran koluna sert bir çimdik attı. Kendine gelmesi gerektiğinin farkındaydı. Ağzına geldiği gibi konuşmaya devam ederse çocuğun gömleğine olan beğenisini de dile getirecekti. Sarhoş olmuş gibi hissediyordu. Uzun süredir teneffüs ettiği bu ağıt koku başını döndürüyor, midesinin kalkmasına yol açıyordu. Spencer'ın durdurmasına rağmen sefil bir girişimde bulunup masaya doğru hareketlenen yaşlı barmeni fark ettiğinde suratındaki ifade parçalanıp yok oldu. Adamın hareketlerindeki kasvet insanı daha da ürpertiyordu. Büyük elleriyle tuttuğu tepsiyi burunlarına sokarak hırıltılı ses tonuyla

'İçecek alacak mısınız?'

Konuşunca daha da çirkinleşen yüzü Phaédra'nın sinirlerini alt üst etmişti. İçmeleri için emir veriyor, tehdirkâr bir edayla dişlerini gıcırdatıyordu. Yakından bakıldığında daha da yaşlı görünen bu adamın koyu kahve, yırtık ve ısrarcı bakışları iki çocuk üzerinde gidip geliyordu. Spencer 'ın tedirginliğini fark etmesini dileyerek, umutla baktı çocuğa. Herhangi bir sipariş vermesi yeterliydi, yeter ki garsonu yanı başlarından def etsin.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Spencer Jude Warrington
Ravenclaw I. sınıf
Spencer Jude Warrington


Mesaj Sayısı : 111
Kayıt tarihi : 09/11/08

Karşılaşma Empty
MesajKonu: Geri: Karşılaşma   Karşılaşma I_icon_minitimeÇarş. Kas. 12, 2008 5:24 am

Görmezden geleceği şeyler gerçekten yok olmuş olsaydı o anda başlarında dikilen adam hiçliğe çoktan karışmıştı. Ancak maalesef böyle olamıyordu ve Spencer ne kadar kafasını kaldırmadan Phaedra’nın yüzüne konsantre olmuş bir şekilde ileri bakıyorduysa da adam tepelerinde dikilmeye devam ediyordu. Ses çıkarmadıklarında gideceğini umamıyordu artık ve karşısındaki kızın suratı gittikçe daha koyulaşıyor, yüz ifadesi kararıyordu. Bir süre daha bekledikten sonra ağzını açtı. Karşılıklı inatlaşmaları bir yerlere varmıyordu, konuşmaları da yarım kalıyordu. Kafasını kaldırmamış gözlerini hala Phaedra’nın gözlerinden çekmemişti, ancak sesi oldukça gür ve etkiliydi. “Bir şey isteseydik söylerdik değil mi?” Ancak adam yüzsüz bir şekilde boğazını temizlemeye başlamıştı. Sinirle burun delikleri açılan ve dudağını ısırarak adama kafasını kaldıran Spencer gözlerini kahverengi gözlere dikti. Bir ölünün gözleri kadar boş gözlerdi bunlar ve yaşam sevinci diye bir şey kalmamış gibiydi. Biraz daha burada otursalar aynısının olacağından korkuyordu ancak paldır küldür kalkamazlardı. Her kelimesinin üzerine basarak ve kısık sesle de olsa kendini duyurarak hitap etti adama. “İyi o zaman. İki yabanmersini şerbeti. Buzlu olsun, ve küçük bardakta. Çok kalmayacağız.” Tepelerindeki adam son cümleyi duymamış olmalıydı, duyması da gerekmiyordu. Gerçekten de o andan sonra burada çok oturmayı düşünmüyordu. Hızla ayrılan adamın arkasından kısacık bir bakış attıktan sonra masaya döndü. Phaedra biraz minnettar bir şekilde gülümsüyor muydu yoksa? Ah, evet öyleyse bu konuşmayı daha önce yapmayı tercih ederdi.

“En azından seninkiler ‘fırlatma’ nezaketini göstermişler. Benimkiler evden çıkmaya bile tenezzül etmezler bu konuda.” Gözlerini devirdi. Pek de umurunda değildi aslında. O zamana kadar en büyük ilgileri kasanın anahtarını verip istediği şeyi yapmak konusunda özgür olduğunu söylemeleri olmuştu. Başlarda sıkıcı olan bu durum zamanla alışkanlığa dönüşmüş, çevresinde kendisiyle ilgilenmek isteyen herhangi birini uzaklaştırmasına sebep olmuştu. Ne kadar yakın gözükse de yakın olamadığı insanlar arasında bulunmak onun tercihiydi artık. Annesi ise o gün büyük bir ihtimalle gelecek hafta kendi evlerinde verilecek olan yaza veda partisi için alışveriş yapmaya gitmişti. Yaz’ın onlar veda etmeden gitmeyeceği gibi garip fikirlere ancak kendi ailesi ve onun kadar boş işleri olan insanlar kapılabilirlerdi. Spencer’ın çocukluk anıları böyle ortamlarda birilerinin yanaklarını sıkması ya da şanslıysa onların çocuklarıyla bir yerlerde ufak oyunlar oynaması gibi şeylerden oluşuyordu. Zamanında sıkıntıyla uzak durmak istediği bu ortamlara artık kendi isteğiyle girmeye başladığının bilincinde değildi. Ama bu durum böyle gelmişti, böyle gidecekti. Ne kadar söylense de bir gün babası kadar ciddi bir şekilde elinde içki bardağıyla Büyüceşura başkanını etkilemeye çalışırken bulacaktı kendini. Gerçi bu toplantıların güzel sonuçları da yok değildi. Karşısında oturan kızın ailesinin de kendi ailesi kadar ‘ilgili’ olduğu açıkça belliydi.

Bu sırada masaya çarpılırcasına iki bardak kondu. Kendi önünde hala titremekte olan kırmızımsı sıvıyla dolu bardağı eline alarak içine baktı Spencer. Belki küçük istemese de olurdu, önlerindeki bardaktaki sıvı 2 yudumdan oluşuyor gibiydi ve üstündeki buz küçük parmağının tırnağı kadardı. Sırıtarak içeceğin bir yudumunu aldı ağzına. Karşısındaki kız ise burada verilebilecek herhangi bir besin maddesinin zehirli olduğunu düşünürcesine bardağa elini bile dokunmamıştı. Sandalyesinde gerinirken kızı rahatlatmanın bir yolu olup olmadığını düşünüyordu. “Yanlış hatırlamıyorsam sen de bu sene başlayacaktın. Sınıf arkadaşı oluyoruz o zaman değil mi?” Kızın kafasını sallayıp ağzını açarken kopan gümbürtüde söyledikleri kayboldu. Phaédra’nın 2 arkasındaki masada 2 büyücü ve bir cadı, ki Spencer bir cadalozun neye benzediğinden emin olmasa da kadının öyle olabileceğini düşündü bir an için, birbirlerine girmişlerdi. Masanın iki tarafından karşılıklı gönderilen zararsız büyülerle havada uçuşmaya başlayan sandalyelere ikisi de bakakaldılar. Pek takıldığı bir yer değildi orası ancak bu durumun o an için bile normal olmadığını düşünüyordu Spencer. Kafasını çevirdiğinde Phaédra’nın sandalyesine daha da yapıştığını gördü. Umursamaz bir insan olabilirdi ancak kızın bu duruma göz yumacak değildi. Gürültünün arasında sesini yükseltti. “ Biraz dışarı çıkmaya ne dersin? Diagon Yolu’na en azından? Kısa bir süreliğine?” Kelimeler ağzından acele acele çıkıyordu ve rahat oturduğu sandalyesinde doğrulan Spencer eski hanın en az kendisi kadar eski sandalyelerinin bir kısmının şöminenin olduğu duvara uçuşunu izledi yan gözle.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Karşılaşma
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Karşılaşma
» Beklenmedik Karşılaşma

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
 :: Londra :: Diagon Yolu :: Çatlak Kazan-
Buraya geçin: