Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.


~ Aşağıdaki İlan Panosu, yeni duyuru eklendiğinde kızaracaktır. Güncel duyuruları oradan takip edebilirsiniz.
 
AnasayfaLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap

 

 Üç Silahşörler

Aşağa gitmek 
2 posters
YazarMesaj
Lucianna Anabelle Lincoln
Slytherin I. Sınıf
Lucianna Anabelle Lincoln


Mesaj Sayısı : 115
Kayıt tarihi : 15/11/08

Üç Silahşörler Empty
MesajKonu: Üç Silahşörler   Üç Silahşörler I_icon_minitimePaz Kas. 23, 2008 10:41 am

İlk haftasonları...Herkes yaz tatilinden sonra geç kalkmaya alışmıştı ve rüzgar gibi geçen 5 günden sonra bayağı bir yorulmuştu bu yüzden. Eh, ilk haftasonları olunca hepsi de yatakta mışıl mışıl uyuyordu. Hepsi mi? Hayır, Anabelle gibi manyaklar erkenden kalkmışlardı. Hem de normalden de erken bir saatte. Tabiki de bunu zevk aldığı için yapmamıştı Anabelle. Sadece bir yerlerine iğne batırılmış gibi zıplamıştı uykusunun ortasında ve bir daha da uyuyamamıştı. Yüzünü yıkarken bu durumun ona en büyük armağanı olan göz altlarındaki morluk değildi canını sıkan, üzerine çöken büyük ağırlıktı sıkıntısının nedeni. Bu yüzden uykusunu geri getirebilmek için odada gezinip durmuş ve hatta bu yüzden birkaç kişinin uyanmasa da yerlerinde kıpırdanmalarına neden olmuştu. Ama umursadığı falan yoktu, önemli olan uykusunun gelmesiydi. Ve gördüğü kadarıyla bu arzusu hiçbir zaman yerine gelmeyecekti. Saate baktı...6.55. Herhalde bu saatte kahvaltı için büyük salona inse bomboş bir masayla karşılaşırdı. Zaten asla o büyük inadından vazgeçip kahvaltıya erken inecek değildi. Zaten inadından vazgeçse de böylesi yorgunluğun yanında büyük bir mide ağrısı da getirirdi beraberinde.

Bir süre daha aptalca odada gezindikten sonra kendini oyalacak bir şeyler bulmak yerine yatağına yattı ve beyniyle bedenini uyumaya ikna etmeye çalıştı. Biraz da olsun yaramıştı bu teknik. Yarım saat kadar bir süre uyuklayabilmişti. Gene aniden uyandı, saate baktı. 7.29. Saate içinden tekme atmak gelse de kendini durdurdu ve bunu yerine sakin hareketlerle kalktı, çanyasına birkaç kitap doldurdu. Sonran üstüne hatırladığı kadarıyla rahat olan bordo elbisesini geçirdi. Biraz bollaşmış mıydı? Yoksa kendisi mi incelmişti? Elbisesinin orasıyla burasıyla oynaya oynaya kapıya gitti. Kapıdan çıkmadan önce içeriye şöyle bir göz attı. Kayıkta tanışıp ilk haftanın çoğunu birlikte geçirdikleri Maureen hala rahat bir şekilde yatıyordu. Onun yerinde olmak isterdi kesinlikle. Sinirle elindeki çantayı oynaya oynaya önce yatakhaneyi oradan da ortak salonu terk etti.

Kahvaltıda tahmin ettiği gibi kendisinden başka neredeyse kimse yoktu. Sadece birkaç tane üst sınıfa öğrencisi ve birkaç tane profesör...Masaya oturmadı, resmen çöküverdi. Ağır ağır kahvaltısını etmeye başladı. Ama sanki herşeyi ağır çekimdeymiş gibi yavaş yapıyordu. O daha kahvaltasının yarısına gelmeden önce herkes akın akın gelmeye başlamıştı. Buna oldukça mennun oldu. Özellikle Maureen ve diğer kızlar geldiği için. Günaydın diye cıvıldayan kızlara bir baş selamından başka bir şey vermese de normal bir cadı gibi davranan Maureen'e "Günaydın." dedi. Karşısına oturan kızla aralarında hemencicik küçük bir sohbet başlamıştı. Bu sırada arada birlikte takıldıkları Romina ve yanındaki kıza da selam verdi ve kocaman bir yudum balkabağı suyunu midesine indirdi. Kötü başlayan gün biraz olsa da düzelmeye başlamıştı. Özellikle çoğu ödevini bitirmiş olması oldukça rahatlatıcı bir etki yaratmıştı kızın üzerinde. Yediklerini rahat rahat sindirebilmek için olabildiğince "uyuz" bir şekilde bitirdi kahvaltısını ve Maureen'in teklifini ikiletmeyerek sadece yanından geçtiği göl kenarına doğru neşeli sayılabilecek bir yolculuğa başladı.

Neredeyse öğlen olmak üzereydi göl kenarına gelip rahat bir yer buldukları zaman. Güneş rahatlatıcı bir şekilde yüzünü ve kollarını ısıtırken Anabelle olduğu yerde daha fazla yayıldı. İkisi de hızlı geçen haftadan sonra öyle bir yorulmuşlardı ki -Anabelle bundan şikayetçi falan değildi ama- böyle rahat rahat yatmak hoşlarına gitmişti. Etraftan tanıdıkları geçiyor, özellikle Maureen selam veriyor, Anabelle pek de aldırmıyordu. Ama en sonunda bir tanesi dibine kadar gelmiş ve Anabelle de gelene bakmak için kafasını kaldırmak zorunda kalmıştı. Gözüne dolan güneşi engellemek için çimene uzatmadığı elini gözlerine siper etti ve çocuğa şöyle bir göz attı. "Merhaba Maureen ve ee?" "Anabelle." dedi çocuk sözüne devam edemeden. İkili şöyle bir bakıştılar ve Spencer gülümseyerek elini uzattı. Anabelle artık kalkmaya karar verdi ve kalkıp Maureen'in yanında durup çocuğun elini sıktıktan sonra ikilinin konuşmalarına eşlik etmek yerine etrafa göz atmaya başladı. Bu sıkıcı çocuk ve yanındaki adeta kütüğe benzeyen 3 tane Ravenclaw'luyla ne yapıyordu? Maureen neden uzattıkça uzatıyordu konuşmasını? Çocuğun birazdan gideceğini umsa da burada kalmaya kararlı olduğunu görünce eski yerine geri döndü. Bu sırada yanındaki çocuklar çekip gitmişlerdi. "Merlin'e şükür." diye mırıldandı. Her ne kadar Spencer denilen çocuk yanlarına oturmuş olsa da o salak çocuklardan kurtulmuşlardı. Anabelle sıkıntıyla çantasına davrandı, en azından kitap falan okuyup kendinisini oyalamak istiyordu. Herhalde ikilinin konuşması gidene kadar bitmeyecekti. Ama umduğu gibi olmadı. Daha çantasını açamadan Spencer konuşmaya onu da dahil etmek için çırpınmaya başlamıştı. Cevabını düşünürken elinde olmadan çantasını kenara koymuştu. "Quidditch mi? Nefret ediyorum, oyundan da dersten de." dedi dudaklarını bükerek.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Spencer Jude Warrington
Ravenclaw I. sınıf
Spencer Jude Warrington


Mesaj Sayısı : 111
Kayıt tarihi : 09/11/08

Üç Silahşörler Empty
MesajKonu: Geri: Üç Silahşörler   Üç Silahşörler I_icon_minitimePaz Kas. 23, 2008 2:19 pm

Okulun ilk haftası beklediğinden de hareketli geçmişti Spencer için. Rahatına düşkün, başkalarının kendisi için bir şeyleri yapmasına alışmış bir insan için her sabah erkenden uyanmak, uykusunu açmak, gün boyu derslere girmek ve gün sonunda o derslerin daha ilk haftadan yığılmaya başlamış ödevlerini yapmak kolay bir iş değildi. Hepsini birden yapmak pek de mümkün olmamıştı zaten. İlk haftadan kimi derslere geç kalmış bir bitkibilim dersine ise hiç girmeyerek hafta boyu özlemini çektiği uykuyu elde edebilmişti. Ödevlerin bir kısmı da aklının bir köşesinde yazılı bir şekilde kendisini rahatsız etmeye başlamışlardı. Herşeyi günü gününe yapacak kadar çalışkan bir öğrenci olamayacağı açık olmuştu. En sona bıraktığı Quidditch ödevi ise Cuma gecesine bıraktığı için güme gitmişti. Akşam boyu, bütün haftanın derslerinin bitmesini kutlarcasına eğlenceli şeyler yapmıştı ve cumartesi sabahı uyandığında bu konuda hiç de pişman değildi. Sabah sayılamayacak bir saatte uyanarak yatağında tembellik yapmış, sonunda evinde olmadığını hatırlayarak hızla kalkmıştı. Banyoda kimsenin olmamasından yararlanarak kısa bir duş alıp yatakhaneye döndüğünde yatakhaneyi boş bulmuştu. Sandığının içinde buruşmaması için özen gösterilmiş, dolaplara yerleştirilmiş kıyafetlerin arasından kendisine rahat görünümlü keten bir pantolon ile havaya uyan önü baklava desenli, v yakalı bir kazak seçerek üzerine geçirmişti. Rengi kazağına uyan bir atkıyı da boynuna dolayıp saçlarını ayna karşısında dağıttığında insanlar öğle yemeği için hazırlanıyor olmalıydılar. Ortak Salona inerek daha ilk haftadan muhabbet etmeye başladığı birkaç üst sınıf öğrencisine el sallamış, Büyük Salona hızını kesmeden ulaşmıştı.

O anda ise Ravenclaw masasında daha ilk haftadan oldukça kaynaşmış bir grup öğrenci arasında muhabbet ediyor, bir yandan da kendisi için kahvaltı sayılacak erken bir öğle yemeğinin tadını çıkarıyordu. Dersler hariç okulun oldukça eğlenceli olduğunu düşünmeye başlamıştı. Özellikle nasıl olduğunu anlamadan kararlarına çocukluk arkadaşları kadar hızlı bir şekilde güvenmeye başlayan, söylediği en ufak bir şeyi sanki en önemli şeymiş kadar ilgiyle dinleyen insanların arasında böyle hissetmek zor değildi. Son lokmasını da zarif bir şekilde çiğnedikten sonra çatal bıçağını boş tabağına bıraktı. Masadaki birkaç kişiden arkadaşı diyebileceği insanların da yemeklerinin bittiğinden emin olduktan sonra ayaklanarak kapıya yöneldi. Sonbaharın en güzel günleri henüz gelmemişti ancak hava daha da kötü olmadan, henüz her yer göl olacak kadar yağmur almadan bahçede ufak bir gezinti iyi gidecekti. Açık havaya çıktığında sanki özgür kalmış gibi kollarını iki yana açarak derin bir nefes aldı. Bu sırada kendi binasından olduklarından emin olduğu ancak ilk hafta telaşından isimlerini tam ezberleyemediği iki kız yanından geçerken onlara göz kırpmayı ihmal etmemişti. Kızlar gülüşerek içeri girerken Spencer yanındaki Damian ve arkasındaki 2 kişiyle göl kenarına yöneldi. Gölün serin havası daha çok yaklaşmadan onlara ulaşmıştı ancak atkısını boynuna daha sıkı yerleştiren Spencer’ın gözüne onca kalabalık arasından tam da görmeyi umduğu insan ilişmişti. Rahat bir edayla yanında bir kızla göl kenarında oturup muhabbet eden Maureen’den başkası değildi. Ellerini ceplerinden çıkarmadan onlara yönelen, yavaş yavaş dökülmeye başlayan yaprakları hışırdatarak yürüyen Spencer gülümseyerek önlerinde durduğunda ikinci kızın durumdan çok da memnun olmadığını görebiliyordu. İsminin Anabelle olduğunu öğrendiği kız sıkkın bir ifadeyle arkasındakilerin ve dahası kendisinin gitmesini dilermiş gibi gözüküyordu. Ancak o istedi diye gidecek değildi. Maureenle aynı binada olmadıkları ve ilk haftanın koşturmacasına karıştıkları için zaten doğru dürüst konuşamamışlardı, bir de başkaları yüzünden kızın muhabbetini erteleyecek değildi. Diğerlerini gönderip rahat bir şekilde yanlarına oturduğunda Anabelle denen kıza takılıyordu gözü. Kızın gözlerinin altındaki morluklar geçici miydi, yoksa hep böyle miydi bilmiyordu ancak başta itici gelen bu ayrıntı kısa zamanda ilgi çekici gelmeye başlamıştı. Kızın soğuk tavrı nedense onu kendisine daha çok çekmişti ve kendisi istemese de Spencer onu konuşmaya dahil etmeyi çok da iyi bilirdi. “Evet, ve Quidditch ödevini de asla bitiremeyeceğimden eminim.” Maureen ise bu konuda kendisinden daha iyiydi anlaşılan. “Yapma Spencer. Hem Quidditch basit bir ders sayılır değil mi?” “Orası öyle. Quidditch aslında eğlenceli bir spor da sayılır ancak bunu ders olarak vermeleri değiştiriyor durumu. Sence de öyle değil mi Anabelle? Quidditch normal zamanlarda çok daha eğlenceli değil mi?” Son cümle kızı istese de istemese de konunun içine çekecekti. Maureen ise amacını anlamış gibi yüzüne masum gözükmeye çalışan ancak başarılı olamayan bir gülümseme yerleştirmişti. Anabelle’i tanıdığını düşünüyor olmalıydı. Kendisinden daha iyi tanıdığı bir gerçekti, özellikle tanışalı yarım saat bile geçmediği ve kızın kendisiyle 5 kelimeden fazlasını konuşmadığı düşünülürse. Ancak Spencer kızı Maureenin tanıdığından daha iyi tanıyıp anlayabileceğinden emindi. Fırsat verilirse elbette. Bu kızda kendisini çekenin ne olduğunu anlamaya çalışıyordu biraz da. Soğuk tavırlarında çok tanıdık bir şeyler vardı ve normal zamanda hiç çaba harcamayı sevmeyen Spencer için bu kızı fethetmek, konuşturmak bir çeşit oyunmuş gibi gelmeye başlamıştı. “Quidditch mi? Nefret ediyorum, oyundan da dersten de." Kızın cevabı üzerine bozulmak yerine gülümsedi Spencer. Bu hırçın tavırlar oyunun bir parçası gibiydi. “Yapma Anabelle. Tamam, belki Quidditch’i sevmiyor olabilirsin. Ama herhangi bir spor dalına da mı ilgin yok? Ya da en basitinden uçmak? Ondan da mı hoşlanmıyorsun?” Özellikle kızı konuşturmak için çaba harcıyordu. Vereceği cevaplar biraz olsun tanımasında yardımcı olacaktı onu. Bu sırada Maureen üzerindeki hırkaya sarınmış ikilinin konuşmasını ilgiyle izliyor, kendisi bir şey dememeye özen gösteriyordu.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Lucianna Anabelle Lincoln
Slytherin I. Sınıf
Lucianna Anabelle Lincoln


Mesaj Sayısı : 115
Kayıt tarihi : 15/11/08

Üç Silahşörler Empty
MesajKonu: Geri: Üç Silahşörler   Üç Silahşörler I_icon_minitimePtsi Kas. 24, 2008 6:38 am

"Yapma Anabelle. Tamam, belki Quidditch’i sevmiyor olabilirsin. Ama herhangi bir spor dalına da mı ilgin yok? Ya da en basitinden uçmak? Ondan da mı hoşlanmıyorsun?" derken çocuğun kullandığı ve kulağına oldukça tanıdık gelen tınıyı duymayaya çalıştı. Neden bu kadar uğraşmıştı ki kendisiyle? Açıkcası Anabelle karşısındakinden böyle bir cevap alsa en basitinden bozulurdu. Hatta çekip giderdi. Karşısındakinin de verdiği mesajı anlayabileceğini umarak duygularını başkalarının patavatsızlık, kendisinin ise gerçeklik olarak yorumladığı şekilde söylemişti ama çocuğun buna aldırdığı falan yoktu. Sanki hayatında tek amaç veya yüzündeki gülümseye bakılırsa onu eğlendiren en büyük şeymiş gibi bu konu üzerinde durup kendisini ikna etmeye çalışıyordu. İçini çekerek mantıklı bir cevap aramaya koyuldu. "Uçmak mı? Zannetmiyorum. Ayaklarım yere basarken kesinlikle çok daha rahatım." diye kısa kesti en sonunda. Gerçekten de öyleydi...ne anlamı vardı bir cadı ya da büyücünün kendisini bu kadar paralayıp orasını burasını saçma bir oyun için sakatlamasının? Aklı almıyordu. Hem de son zamanlarda erkekler kadar kızlar da merak salmışlardı bu oyuna. Ki kendisi olabildiğince uzak durmaktan başka bir şey istemiyordu. Kim ilgilenirse ilgilensin...onların salaklığıydı. O kimseye karışmıyordu ve kimse de kendisine karışamazdı. Hele bu şekilde konuşup hesap sormaya ne Spencer gibi yeni tanıştığı birisinin ne de annesi veya bir başkasının hakkı vardı! Ki zaten Spencer dışında kimsenin böyle bir şeye kalkıştığı söylenemezdi. "Yani bunu daha önce de denedin?" Sinirden neredeyse ayağa fırlayacaktı. Yüzü kızarmasa da bozulmuştu, ne diyeceğini bilemedi. Ne kadar küstah bir çocuktu karşısındaki! Gözleri Maureen'e kaydı. Görünüşe bakılırsa fazlasıyla eğleniyordu. Tıpkı Spencer denen çocuk gibi... Bir anda ona ufak da olsa bir oyun oynayabilecekleri geldi aklına. Maureen'le ne kadardır tanışıyordu ki ona güvenebilirdi? İkili birbirlerine bakıp sırıtırlarken Anabelle büyük bir aldatılmışlık hissinin içine dolmasına engel olamadı. Ve onu sinirlendiren en büyük şey de bu oldu. Aldatılmak, kandırılmak...

"Tabiki de uçtum!" dedi sert bir sesle, her kelimenin üstüne bakarak. "Ve söylediğim gibi sevmedim, sevmeyeceğim de. Oyununu da oldukça saçma buluyorum." "Boşver Anabelle, ben de bayılmıyorum zaten." diyen sesi duyduğunda Maureen konusunda biraz daha yumuşadı. Nihayet gerçekten sinirlendiğini anlayabilmişti! Spencer'ın yüzündeki ifadenin hala değişmemiş olmasıysa sinir kat sayısının giderek artmasına neden olsa da etrafına daha fazla sıcaklık yaymanın saçmalık olacağına karar vererek saçlarını şöyle bir arkaya atıp, doğrulan bedenini gevşetti.

"Eee Quidditch'ten bu kadar zevkle bahsettiğine göre verilen ödevden oldukça yüksek bir not bekliyor olmalısın Spencer. Değil mi?" dedi, yüzünde hafif bir sırıtış belirmişti. Her ne kadar Quidditch'i sevmese de verilen ödevi kendine hakim olamayarak kusursuz yerine getirmeye çalışmıştı. Ki ödev kusursuza yakın olmuştu...
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Spencer Jude Warrington
Ravenclaw I. sınıf
Spencer Jude Warrington


Mesaj Sayısı : 111
Kayıt tarihi : 09/11/08

Üç Silahşörler Empty
MesajKonu: Geri: Üç Silahşörler   Üç Silahşörler I_icon_minitimePtsi Kas. 24, 2008 11:05 am

İfadesi hiç değişmeden biraz yerinde kaykıldı. Ödevi yapmamış olabilirdi ancak yapsa en iyi notlardan birini alacağı kesin gibiydi. Üstelik akşam bir ara oturup yazmayı düşünüyordu Spencer. Quidditch en iyi olduğu konu olmayabilirdi ama az da olsa ilgisi vardı ve ufacık bir araştırmadan sonra istediğine ulaşacaktı. Böyle bir bilginin ödev olarak verilmesi, herkesin aynı ödevi yazacağı anlamına gelmiyor muydu sanki? “Evet, tabi. Ama Kara Büyü veya Tılsımı tercih ederdim karşılaştırma yapmak için. Henüz ödev verilmemiş olsa bile.” Kızın soğuk tavırları ve onun sinirlerini bozmak için gösterdiği çaba takdire değerdi. Özellikle bunu sanki umursamıyormuş gibi yaptığı düşünülürse. Yanlarından gitmesini, susmasını istiyordu kız ve bu da bir çeşit ilgilenme sayılırdı. Maureenle arkadaşlıklarının bile bu şekilde başladığı düşünülürse neden bunda farklı olmasındı. Biraz önceki tavrından sonra bir zafer kazanmış gibi durması gerektiğini düşünüyordu Anabelle’in. Kızın gözlerini ve hırçın tavırlarını okumak ise tahmin ettiğinden zor olmaya başlamıştı. Bu kız hakkında en azından biraz daha fazla şey bilmesi gerekiyormuş gibi hissediyordu. Zaten Maureen’in binasında en yakın arkadaşıysa bundan sonra çokça zaman geçirecekler demekti.

“Peki ya diğer dersler? Onlardan hoşlandığın yok mu? Bu okulla ilgili hiçbir şeyden hoşlanmıyor gibisin de.” Kızın gözleri kısılırken gülümsemesini genişletti. İğneli laflar onu nereye kadar götürecekti bilmiyordu ancak denemeye değerdi. Gözü Maureen’e takıldığında kızın kendisine baktığını ve biraz patavatsız davrandığını düşünürcesine dudaklarını büzdüğünü gördü. Maureen farklıydı işte. O konuşmadan da kendisini anlayacaktı biliyordu, daha ilk günden en yakın arkadaşı olacağı türden bir insandı işte o. Anabelle ise biraz, eh çokça zorlardı onu. Ve asla çok yakın arkadaş olmayacaktı. Ama karşısındaki buzdan duvarı yıkmayı başarabilse bir şekilde ödüllendirilecekti sanki. Hep sahip olmaması gereken şeyleri istemiş, sonunda onlara sahip de olmuştu. Şimdiki isteği Anabelle’e aslında o kadar da ulaşılmaz bir insan olmadığını göstermekti.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Lucianna Anabelle Lincoln
Slytherin I. Sınıf
Lucianna Anabelle Lincoln


Mesaj Sayısı : 115
Kayıt tarihi : 15/11/08

Üç Silahşörler Empty
MesajKonu: Geri: Üç Silahşörler   Üç Silahşörler I_icon_minitimeÇarş. Kas. 26, 2008 7:50 am

Oğlanın söylenen hiçbir sözden etkilenmemesinin takdire değer mi yoksa yüksek dereceli bir pervasızlık örneği mi karar veremiyordu Anabelle. Ama bildiği bir şey vardı, kesinlikle daha önce bu kadar rahat bir insan görmemişti. Genellikle insanın başını belaya sokan ama aynı zamanda insanın kendisini oldukça rahat hissetmesini sağlayan bir meziyet, veya kötü bir alışkanlık...Ama her iki şekilde de Anabelle'de böyle bir özelliğin bulunmadığı kesindi. Bulunmuyordu, ama insanlara sanki her yaptıığı şeyi büyük bir rahatlıkla yapıyormuş gibi göstermeye çalışıyordu. Kimi zaman başarılı, kimi zaman da başarısızdı ama en azından ev dışındaki ortamlarda idare edebiliyordu. Ta ki eve, Cordell denen kızın yanına gidene kadar... "Evet, tabi. Ama Kara Büyü veya Tılsımı tercih ederdim karşılaştırma yapmak için. Henüz ödev verilmemiş olsa bile." Kendini tutamadan ufak bir kahkaha patlattı. Ama cidden, bu çocuk karşısındaki kimin olduğunun ya farkında değildi ya aptaldı...ki Ravenclaw'da olması bir yana beş dakikalık bir izlenim sonrasında bile aptal olabileceğini düşünmüyordu Spencer'ın. Kesinlikle kimle konuştuğunun farkında değildi. Bir daha güldü, ama bu sefer daha ciddi bir şekilde. Tekrar doğruldu ama bu sefer sinirden eser kalmamıştı. Daha çok eğleniyor gibiydi... "O zaman ödevler verildikten sonra bir daha görüşmeliyiz." dedi yüzüne hafif bir sırıtış yerleştirerek. Kendisi bile bilmiyordu bu sözlerin arkasındaki amacı, ama itiraf etmesi gerekirse ilk başta bir an önce defolup gitmesini istese de şu anda konuşmaktan gayet memnundu Spencer'la. En azından yapılacak bir şeyler çıkmıştı...

"Peki ya diğer dersler? Onlardan hoşlandığın yok mu? Bu okulla ilgili hiçbir şeyden hoşlanmıyor gibisin de." Yüzündeki sırıtış kendisini tekrar ciddi bir ifadeye bıraktı. Düşündüğünü belli eden kıvrımlar oluşmuştu yüzünde. Aslında sinirlenmemişti, aksine hala eğleniyordu. Ama ne yanıt verecekti? Evet bu okuldan nefret ediyorum...ediyorum...gerçekten bu okuldan nefret ediyor muydu? Nefret kelimesi biraz abartı kaçardı. Ama düzeni bozulduğundan dolayı biraz kızgındı okula. Umduğunu ona veremediği için...Gene de hayır, nefret etmiyordu. "Bana umduğumu veremeyen her şeyinden nefret ediyorum, ama gereğini yapan her şeyini de seviyorum. Söyler misin, Kara Büyü dersinden hangi aptal nefret edebilir?"
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Spencer Jude Warrington
Ravenclaw I. sınıf
Spencer Jude Warrington


Mesaj Sayısı : 111
Kayıt tarihi : 09/11/08

Üç Silahşörler Empty
MesajKonu: Geri: Üç Silahşörler   Üç Silahşörler I_icon_minitimePerş. Kas. 27, 2008 1:20 am

Kızın ödev sonuçları verildikten sonra bir kez daha yüzleşmelerini istemesini kendisine göre yorumlayabilirdi ancak asık suratı bunu engelliyordu. Üstelik bu kız, kendisine bir randevu mu teklif etmiş olduğunu soramayacağı ve bunun şaka olduğunu anlayamayacak kadar ciddi duruyordu. Ama kabul etmesi gerekirdi, konuşturma konusunda bir uzmandı. Kız istemiyormuş gibi gözükse de kendisine meydan okuyor, konuşmak için fırsatlar veriyordu. Artık soru dahi sorduğunu fark etmemek mümkün değildi. Oturduğu yerde gerinerek omuzlarını geriye attı. Bir yandan da okul bahçesini tarıyordu gözleri. Daha ilginç bir şey göremeyeceğinden emin olunca tekrar kıza çevirdi bakışlarını. Ama buz gibi soğuk duvarlarla karşılaşması bir oldu. Evet, Anabelle, benim için o duvarları yıkacaksın. Hem merak etme gerçekten umduğunu verecek sana. Benim umduğumu da. Neden? Neden bana böyle davranmasına rağmen bu kıza yakın hissediyorum? Ah, oyuna fazla kaptırmış olmalıyım? Oyunlar başlasın. Kızın sorusu üzerine düşünüyor gibi yaptı. “Kara Büyü dersinden hangi aptal nefret edebilir?" Düşünmesine gerek yoktu. Dersi etkileyici bulmuştu gerçekten. Daha önceden böyle bir ders verilmediği, bu dersi alanların sadece kendileri olduğu gerçeği de daha etkileyici kılıyordu durumu. Özellikle insanlara kendi dileklerini yaptırma kısmını denemek için can atıyordu. Elbette, sadece bir bakışı, ufacık bir gülüşü ya da etkileyici bir şekilde konuşması bu durumu çözerdi. Bunların işe yaramadığı durumlara pek düştüğü olmamıştı. Ama düşerse kullanabileceği bir silahının olması okuldaki bu derse ilk haftadan ilgi duymasına neden olmuştu.

“Aptallar, belki? Gerçekten hoş bir ders. Profesör Carlisle’ın anlatımının da iyi olduğu kesin.” Oluşan sessizlikte bahçeye bir kez daha göz gezdirdi. Bu konuşma sırasında aklına bir fikir gelmişti ve yanılmıyorsa yanında bu fikri kabul edecek biri vardı. Elbette hemen atlamayabilirdi ama onun içinde kendisinden çok da farklı olmadığını biliyordu. Kendini kanıtlama isteği duyacaktı, ve oyun daha somut bir hale gelirken belki buzlar da kırılabilirdi. Gözüne ilişen biri Gryffindor, biri Hufflepuff olan iki kızıl saçlı kız ve onlarla muhabbet eden Hufflepuff’lı çocuğa daha dikkatli baktı. Göl kenarında konuşarak aylak aylak dolaşmaktan başka bir işleri yoktu anlaşılan, en azından o ana kadar. Hızla döndü Anabelle’e. Kız bu ani hareket üzerine kaşlarını kaldırmıştı. “Ne diyorum biliyor musun Anabelle? Bunu gerçekten öğrenebiliriz. Hangimizin daha iyi olduğunu yani. Bunu kanıtlamak istediğini biliyorum.” Maureen yokmuş gibi davranmıyordu. Kızın anlayacağını da biliyordu. Kafasını ona çevirip göz kırptığında kızın da kendisine o anlayışlı gülümsemeyle karşılık verdiğini gördü ve tekrar soru soran bir hale gelmiş olan gözlere dikti gözlerini. “Madem kara büyüde o kadar iyi olduğunu düşünüyorsun. Ufak bir denemeye ne dersin? Hem Profesör Carlisle dersten önce biraz alıştırmanın iyi gideceğini söylemişti yanılmıyorsam.” Kızın bakışlarının kendi bakışlarını takip ettiğini bilerek artık Gryffindorlu kızla vedalaşıyor gibi gözüken Hufflepuff’lara dikti gözünü, gülümsemesi dudaklarının kenarındaydı sadece. Gözleri hiç olmadığı kadar hırsla dolmuştu. Biraz sonra ayrılacaklardı elbette, sonsuza kadar beraber dolaşacak değillerdi. En azından birisini yeni denekleri, daha doğrusu ödevleri olarak kullanabilirlerdi. Anabelle’den ses çıkmamıştı henüz. Ama kızın evet diyeceğine emin gibiydi Spencer. Hatta o anda nasıl ikisini birbirinden ayırabileceğini, ayırsa hangisini ödev konusu olarak seçeceğini düşünmeye başlamıştı.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Üç Silahşörler
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
 :: Dark Side of Hogwarts :: Hogwarts Bahçesi :: Göl Kenarı-
Buraya geçin: